Endüstrinin Yaban Kedileri

2022 Çimsataş Grevi Raporu

2022 Çimsataş Grevi Raporu

Çimsataş (Çukurova İnşaat Makinaları Sanayi ve Ticaret A.Ş) Çukurova Holding'e bağlı Mersin'de kurulu bir sanayi şirketidir. 1972 yılında faaliyete başlayan şirketin merkezi ve fabrikası Mersin'in Akdeniz ilçesinde, Tarsus yolu üzerinde yer almaktadır. Çimsataş Türkiye ve Avrupa’da bulunan iş makinası, otomotiv, demiryolu ve tarım makinaları üreticileri için, ham ve işlenmiş, sıcak dövme ve çelik döküm parçaları üretimi yapmaktadır.[1] Çimsataş’ın bağlı olduğu Çukurova Holding 1923 yılında Mehmet Kemal Karamehmet tarafından Tarsus'ta kurulmuştur.[2] Türkiye’nin en büyük şirketler topluluklarından biri olan Çukurova Holding’in yönetim kurulu başkanı olan Mehmet Emin Karamehmet, Ekonomist Dergisi’nin, 2023 yılı Türkiye'nin En Zengin 100 Kişisi ve Ailesi listesinde 48. Sırada yer almaktadır.[3]

MESS ve Grup Toplu İş Sözleşmesi Düzeni

Çimsataş, metal iş kolundaki en büyük patron sendikası olan Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) üyesidir. Günümüzde Oyak-Renault, Ford, Arçelik, Erdemir, Tofaş, gibi Türkiye sanayisi için kilit konumda olan birçok şirketin de üyesi olduğu MESS’in Türkiye'de faaliyet gösteren metal patronları için önemi, kitlesel ve militan bir işçi hareketinin yükseldiği 1960’lı yıllara dayanmaktadır. Koç Grubu’nun öncülüğünde ‘Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası’ adıyla 11 patron tarafından kurulan MESS, dönemin İstanbul merkezli sanayi şirketlerinin bir kısmını temsil etmektedir.[4] MESS 14 Ekim 1959 tarihinde kurulduysa da, diğer patron sendikaları gibi, metal iş kolunda da üyesi olan metal patronları adına toplu iş sözleşmesi yapabilmesi 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun 24 Temmuz 1963 tarihinde yürürlüğe girmesiyle söz konusu oldu. 275 sayılı kanunun 7. Maddesinde yer alan düzenleme ile patron sendikalarına üyesi olan patronlar adına toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi verildi.[5] Öte yandan 1960’lı yıllarda tüm madenleri ve çelik sanayiini, madeni eşya, makine imalatı imalatı vb. sanayi tesislerini de içeren “metal imalatı iş kolunun”[6] giderek büyümesi ve Türkiye kapitalist üretim sürecinde bu sektörlerin öneminin giderek artmasına paralel olarak, bu iş kolunda genç ve militan bir işçi kuşağının ortaya çıkmış ve çok sayıda grev yaşanmasına neden olmuştur. Bu durum, grup toplu iş sözleşmesi düzenini ve dolayısıyla MESS’i, 1960’lı yıllardan itibaren metal patronları için vazgeçilmez bir konuma getirmiştir. Neoliberal politikaların yürürlüğe sokulmak istendiği bu dönemde, metal sektörü Türkiye kapitalizmi için kritik bir öneme sahipti. en kritik sektörlerinden biridir. Ünlü 24 Ocak kararlarının mimarlarından ve 1980’den sonra yürürlüğe sokulan neoliberal politikaların simgesel isimlerinden Turgut Özal’ın 1977-1979 yılları arası MESS’in genel sekreterliğini yapmış olması da bunun ifadesidir.

MESS’in 1970’te yapılan 10. Genel Kurulu’nda Mustafa Evirgen isimli bir patron şu serzenişte bulunuyor: “O kadar iyi organize edilmişler ki; oturuyorlar, tahrip de etmiyorlar, gidiyor tuvalete, yarım saatte çıkmıyor işçi. Buruntu var diyor, yaz vizite kâğıdı, gitsin doktora. Akşama kadar sıra gelmiyor. Yani iş verimini azaltmak için ne kadar silah varsa hepsini o kadar iyi kullanıyorlar ki, bunların karşısında hepimizin eli kolu bağlı”

Bir diğeri ise şunları söylüyordu: “Dün akşam eve geç gittim. Sebebini eşime izah ederken ‘yarın işçilerimiz oturma grevi yapacaklar’ dedim… ‘Hiçbir şey yok bizimle ilgili. Bizim işkolumuzda bir başka fabrikada işveren bir müdürü değiştirmiş, buna karşı işçiler reaksiyon göstermiş. Fiili durum yaratmışlar. İşveren fabrikayı muvakkaten tatil etmiş. Toplanmışlar, o semtlerdeki işkolundaki bütün işyerlerinde… bir günlük oturma grevi kararı almışlar. Kanunda sempati grevi yasak, oturma grevi yasak,’ diye izah ettim. ‘Peki siz ne yapacaksınız’ dedi. ‘Biz öğle yemeklerini hazırlayacağız işçi arkadaşlarımızın ve evlerine dönmek için arabalarını emirlerine hazır bulunduracağız’ dedim.”

Sonuç olarak MESS 1970’lerin başından itibaren, yükselen işçi hareketlerini kontrol altına almanın bir yolu olarak işkolu sözleşmesi ve ona bir geçiş olarak grup düzeyinde toplu sözleşme yapılmasını temel bir ilke olarak benimser. Böylece işçilerin tek tek işyerlerinde gerçekleştirebildiği grev, işgal ve diğer etkili kolektif eylemler sonucu taleplerini patronlara tek tek kabul ettirmelerinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.[7] Metal patronları diğer yandan işyerlerinde ücret gruplandırması yoluyla işyerinde bir ücret hiyerarşisi oluşturmak istemektedir.

Grup Toplu İş Sözleşmesi Düzeninde İşçi Sendikalarının Rolü

Grup toplu iş sözleşmesi temelde toplu iş sözleşmesinin bir türüdür. Ancak grup toplu iş sözleşmeleri, bir iş kolunda birden fazla iş yerlerini kapsayacak biçimde, işçi sendikaları ve patronların üyesi olduğu işveren sendikaları arasında imzalanır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 2. maddesindeki tanımla grup toplu iş sözleşmesi, işçi sendikası ile işveren sendikası arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerlerini ve işletmeleri kapsayan toplu iş sözleşmesidir.

Metal iş kolunda yer alan işyerlerinde gerçekleşen kolektif işçi mücadeleleri; patronların tekil çıkarlarının ötesinde, sektörün Türkiye ekonomisindeki rolü, farklı sektörlerle bağı ve Renault, Ford, Siemens gibi uluslararası kapitalist tekellerin bu iş kolunda faaliyet yürütüyor olması nedeniyle kapitalizmin bütünü açısından önemlidir. Öte yandan özellikle ana sanayi şirketleri ile yedek parça ve malzeme üretimi yapan yan sanayi firmaları arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Yan sanayi firmalarında işçi ücretleri, yalnızca yan sanayi firmasının, o firmaların ürün tedariki yaptığı ana sanayi şirketlerinin de kârlılığını etkilemektedir. Yan sanayi konumunda olan işletmelerin bağımsız toplu iş sözleşmeleri yapmak yerine grup toplu iş sözleşmelerinin bileşeni haline getirilmesinin temel nedenleri; “işçilik maliyetlerinin” sektörel düzeyde bir standarda bağlanmak istenmesi ve bununla paralel olarak, yan sanayi konumunda olan işletmelerin maliyetlerinin doğrudan ana sanayinin maliyetlerine yansıyor olmasıdır. Bu nedenle, yukarıda sözünü ettiğimiz grup toplu iş sözleşmeleri ile işçilerin tekil olarak patronlarıyla toplu iş sözleşmesi yapmasının önüne geçilerek, MESS üyesi bütün işyerlerinde ücretler ve diğer hakların düzenlendiği tek bir sözleşme hazırlanmaktadır.

Bu çarkın dönmesini sağlayan diğer dişliyi, MESS’le işçiler adına pazarlık yapan sendikalar meydana getirir. 24 Temmuz 2024 tarihinde yayımlanan İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2024 Temmuz Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ’e göre MESS üyesi işyerlerinde yetkili sendikalar olan Türk Metal Sendikası'nın 295.192, Özçelik-İş'in 47.287, Birleşik Metal-İş’in ise 38.834 üyesi bulunmaktadır.[8] Üç işçi sendikası ve MESS arasında yapılan pazarlıklar sonucunda bütün işyerlerini kapsayan tek bir sözleşme imzalanmaktadır. Metal iş kolundaki işçilerin yüzde 14,81’inin üye olduğu ve Arçelik, Oyak-Renault, TOFAŞ, Ford gibi sektördeki en büyük işyerlerinde yetkili olan Türk Metal Sendikası bu düzen içinde MESS’in en önemli partneri konumundadır. Her ne kadar Birleşik Metal-İş yöneticileri, tüm sözleşme dönemlerinde, MESS’in dayattığı şartlarını kabul etmeyecekleri, gerekirse grev yapacakları şeklinde nutuklar atsa da, nihayetinde tüm sendikalar bire bir aynı sözleşmeye imza atmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasına gerekçe olarak ana sanayi konumundaki işyerlerinin birçoğunda Türk Metal Sendikasının yetkili olması, dolayısıyla sözleşmede belirleyici konumda olması ifade edilse de, bu Birleşik Metal-İş’in de (ve tabii ki Özçelik-İş’in) grev yapmak yerine, çoğu zaman üyesi olan işçilerin razı olmadığı sözleşmelere imza attığı gerçeğini değiştirmemektedir.

Türk Metal sendikasının sektörde hakimiyet kazanmasının, rastlantısal biçimde değil, devletin ve patronların doğrudan müdahalesiyle gerçekleştiğini vurgulamak gerekir. 12 Eylül askeri darbesinin ardından Türkiye Maden-İş kapatılırken, çok sayıda işyeri temsilcisi gözaltına alınmış veya işten atılmış, grevler yasaklanmış, patronlar ve devlet eliyle işyerlerinde Türk Metal’in hâkimiyeti tesis edilmeye başlanmıştır. Türkiye Maden-İş’in yetkili oldukları başta olmak üzere çok sayıda işyerinde işçiler kelimenin tam anlamıyla süngü zoruyla Türk Metal’e üye yapılmışlardır.

Bu koşullarda MESS üyesi metal iş yerlerinde resmi grev gerçekleştirilmesi neredeyse imkansız hale gelmektedir. 12 Eylül sonrasında MESS ile işçi sendikaları arasında yapılan toplu iş görüşmelerinin etkili bir grevle sonuçlandığı tek örnek, yeni bir işçi hareketi dalgasının ortaya çıktığı bir dönemde gerçekleşen 1990-91 MESS grevidir. Otomobil-İş[9] ve Türk Metal Sendikaları tarafından 230 işyerinde çalışan 85 bin işçi adına MESS ile yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde sonuç alınamaması nedeniyle başlayan grev 30 gün sürmüştü.[10]

Bu tarihten sonra MESS ile yapılan toplu iş sözleşmesi süreçlerinde, 2015 yılında Birleşik Metal-İş tarafından yalnızca bir gün uygulanabilen grev dışında herhangi bir grev yaşanmamıştır. 1 Eylül 2014 tarihinde başlayan görüşmeler neticesinde Çelik-İş[11] ve Türk Metal Sendikaları, MESS ile anlaşmaya vararak, 2014-2017 yıllarını kapsayan Grup Toplu İş Sözleşmesi’ni imzalamışlardır.[12] Ancak Birleşik Metal-İş ve MESS arasında yürütülen grup toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamamış, sendika tarafından 20 işyeri için 29 Ocak 2015, 18 işyeri için ise 19 Şubat tarihlerinden itibaren uygulamaya konulmak üzere greve kararı alınmıştır. Yirmi işyeri grev 29 Ocak'ta fiilen uygulanmaya başlanmış ancak Bakanlar Kurulu 30 Ocak tarihinde "milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu" gerekçesiyle grevin ertelenmesine karar vermiştir.[13] Türkiye’de çok sayıda örneğini gördüğümüz “erteleme”, fiilen grevin yasaklanması anlamına gelmektedir. Zira o dönem Bakanlar Kurulu’na, karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grevi erteleme yetkisi veren 6256 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63. Maddesi[14] gereğince erteleme süresi olan 60 gün içinde arabulucu aracılığıyla taraflar arasında bir anlaşma sağlanamadığı takdirde, sendikanın grevi tekrar uygulama şansı bulunmamakta, toplu sözleşme yetkisinin düşmemesi için Yüksek Hakem Kurulu'na başvurma zorunluluğu bulunmaktadır ve Yüksek Hakem Kurulu kararı bağlayıcıdır. Nihayetinde erteleme sonrasında, Yüksek Hakem Kurulu tarafından 12 Mayıs 2015’te alınan kararla Birleşik Metal-İş’in yetkili olduğu işyerleri yönünden de Toplu İş Sözleşmesinin, diğer iki sendika ile imzalanan Grup Toplu İş Sözleşmesiyle aynı şartları taşıması karara bağlanmıştır.[15]

Metal İşçilerinin Mücadele Geleneği

Sözünü ettiğimiz koşullarda, 12 Eylül sonrasında resmi grev yapmak fiilen imkansız hale gelmiş ve sendikalar grup toplu iş sözleşmesi düzeninin parçası olarak, işçileri kontrol altında tutmaya çalışmaktan başka bir işlev görmez hale gelmiştir. Ancak buna rağmen metal işçileri köklü bir mücadele dinamiğine sahiptir. 1960’lardan 1980’e kadar yükselen işyeri mücadelelerinin en önemli ve militan örnekleri metal ve madencilik iş kollarında yaşanmıştır.

Türkiye’nin önde gelen kapitalistlerinden Vehbi Koç tarafından 1950’li yılların başında kurulan Kavel Kablo Fabrikası’nda, 1963 yılında gerçekleşen fiili grev bu dönemin en bilinen örneklerden biridir. Kavel’in ardından Türkiye Maden-İş ile MESS arasındaki ilk toplu pazarlık görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanmasıyla 1964 MESS grevleri olarak adlandırılan grev dalgası yaşanmıştır. 11 Haziran 1964’te Adapazarı Zirai Donatım Kurumu’na ait fabrikada, 31 Temmuz’da Ayvansaray Cıvata Fabrikası’nda, 10 Ağustos’ta Arçelik Fabrikası ve Neşet Dever Madeni Eşya Fabrikası’nda, 11 Ağustos’ta Sungurlar Kazan Fabrikası’nda, 17 Ağustos’ta Emayetaş Madeni Eşya Sac ve Emaye Fabrikası’nda ve 24 Ağustos’ta Altınbaş Çivi Fabrikası’nda grevler başlamıştır.[16]

1977 yılında Maden-İş'in örgütlü olduğu 63 işyerini kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine, 30 Mayıs 1977 günü 25 işyerinde başlayan "Büyük Grev" metal işkolunun o güne kadar tanık olduğu en büyük grev dalgasıdır. 1976 yılında başlatılmış 7 grevle birlikte aynı dönemde Maden-İş’in yetkili olduğu 32 işyerinde grev uygulanmıştır. Grev kararı alınan 12 işyerinde ise henüz greve çıkılmadan MESS tarafından lokavt ilan edilmiş, devam eden süreçte 2 işyerinde ise grev kırılmıştır. 1978 yılının ilk günlerinde Maden-İş ve MESS arasında yeniden başlayan toplu görüşmeler 3 Şubat 1978 günü anlaşmayla sonuçlanır. 63 işyerini kapsayan bu anlaşmayla 42 işyerindeki grev ve lokavtlar kaldırılır. Sözleşme Maden-İş tarafından “zafer” olarak nitelendirilir.[17] Bu noktada, Büyük Grev olarak adlandırılan bu grevlerde, MESS ve Maden-İş arasındaki görüşmelerin yeniden başlamasının ve anlaşmaya varılarak grevin sonlandırılmasının, DİSK içinde TKP'lilerin etkisinin kırıldığı ve DİSK'in tümüyle CHP’nin kontrolüne geçtiği 22-29 Aralık 1977 tarihli 6. Genel Kurulu sonrasında olması dikkat çekicidir.

Büyük Grevi sona erdiren protokolün imzalanmasından kısa süre sonra madeni eşya işkolu, yeni bir grev dalgasına daha sahne oldu. Maden-İş ve MESS arasında 21 işyerinde toplam 5 binden fazla üye adına yürütülen toplu pazarlığın uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine Maden-İş, 1978 Mayısında yasal sürelere bağlı olarak öncelikle 15 işyerinde grev kararı aldı. İkinci dalga grevler, uyuşmazlık kapsamındaki 8 işyerinde aşamalı olarak başlatıldı. Grevler 31 Temmuz 1978 günü anlaşmayla sona erdi. Maden-İş toplu sözleşmenin “işkolundaki en üst düzeyde anlaşmayla sonuçlandığını bağıtlandığını ve grevlerin zaferle bittiğini” ilan etti.[18]

13 Mart 1980 tarihinde de Maden-İş'in yetkili olduğu, MESS’e bağlı 12 işyerinde 4 bin işçi greve başladı. Maden-İş’in aldığı karar doğrultusunda 19 Mart’ta 40 işyerinde daha grev başladı ve Nisan ayı ortalarında greve gidilen işyeri sayısı 60’a, grevci işçi sayısı 22 bine ulaştı. 7 Nisan 1980 tarihinde ise Otomobil-İş ve MESS arasında 14 işyeri için yürütülen toplu iş sözleşme görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlandı. 1980 Eylül’ünde MESS’e bağlı 74 işyerinde 30 bin işçi grevdeydi. MESS grevleri 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin ardından yayımlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) 14 Eylül 1980 tarihli bildirisiyle, tüm grevlerle birlikte yasaklandı. Bazı işyerlerinde işçiler bir gün daha işbaşı yapmayarak direndiler. Ancak 16 Eylül günü bütün işyerlerinde işbaşı yapıldı.[19]

12 Eylül Sonrasında Metal İşçilerinin Mücadeleleri

12 Eylül’le birlikte bastırılan işçi eylemleri özellikle 80’lerin sonu ve 90’ların başından itibaren yeniden yükselirken, metal işkolundaki işyerlerinde de önemli mücadeleler yaşanmıştır. 12 Eylül sonrasının ilk büyük grevi olan 18 Kasım 1986’da başlayan ve 18 Şubat 1987’de sonra eren, Bağımsız Otomobil-İş üyesi NETAŞ işçilerinin grevi bunun en önemli örneklerinden biridir. 1989 Bahar Eylemleri’ne de Türk Metal’in yetkili olduğu MKE Kırıkkale Fabrikası ile Çelik-İş’in yetkili olduğu Karabük ve İskenderun Demir Çelik fabrikalarında çalışan işçiler de katılmıştır.[20]

Yukarıda sözünü ettiğimiz 1990-91 MESS grevleri de 12 Eylül sonrasında metal iş kolunda gerçekleşen önemli mücadelelerden biridir. Ancak bu tarih sonrasında MESS üyesi işyerlerindeki grevlerin tamamı sendika olmaksızın, sendikalara rağmen, kimi durumda ise sendikalara karşı gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki 1998 yılında Türk Metal Sendikası’nın yetkili olduğu fabrikalarda yaşanır. O tarihte MESS ile, Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş sendikaları arasında gerçekleşen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, işçiler en az yüzde 90 oranında zam beklentisi içindeydi. Ancak sendikalar, 17 Eylül gece yarısında işçilerin haberi olmaksızın ilk altı ay için yüzde 43, devam eden dönem için ise enflasyon oranında zammın öngörüldüğü bir sözleşmeye imza attı. Kendilerinden habersiz biçimde imzalanan bu sözleşme, Bursa’dan başlayarak Türk Metal’in yetkili olduğu fabrikalarda çalışan işçilerde biriken öfkeyi açığa çıkardı.

Bu süreçteki ilk eylem 18 Eylül Cuma günü Bursa’da bulunan Oyak Renault fabrikasında gerçekleşir. Sabah vardiyasına gelen işçiler işbaşı yapmayarak fiili greve başlar. Fabrika bahçesinde toplanan 3 bin 500 civarında işçi sendikayı protesto eden sloganlar atarlar. Daha sonra işçiler fabrikanın bulunduğu Organize Sanayi Bölgesi’ne Noter getirterek toplu biçimde sendikadan istifa etmeye başlarlar. Renault işçilerinin grevi devam ederken Mako, Bosch, Karsan ve Siemens işçileri de eyleme geçer. Bosch fabrikasında çalışan 700 işçi de 14:00’da sendikayı protesto etmek için sloganlarla Türk Metal Sendikası’nın 1 No’lu şubesine giderler ancak kendilerine muhatap bulamazlar. Devam eden saatlerde Mako ve Bosch işçilerinden oluşan yaklaşık 2 bin 500 kişi, Renault fabrikası önüne yürüyüş gerçekleştirip buradaki işçilerle birleşir. Oyak Renault patronu ise eylemi sonlandırmak için fabrikayı iki gün tatil etme kararı alır. O gün Oyak Renault önünde eylemler saat 22:00’a kadar sürer.

TOFAŞ Otomobil Fabrikası’nda da sabah vardiyasında çalışan işçiler greve başlarlar ve bir süre Bursa- Yalova karayolunu trafiğe kapatırlar. Tofaş’ta fabrikanın iki gün tatil edildiğinin açıklanmasının ardından 3-4 bin civarında işçi sendikadan topluca istifa etmek için çevreyolundan yürüyüşe geçerler. Bursa’nın ardından İstanbul’daki Ford Otosan fabrikasında çalışan işçiler de 14:45’te greve çıkarlar.[21]

21 Eylül Pazartesi günü ise eylemler ve sendikadan istifalar Bursa, İstanbul, Ankara ve İzmir’deki birçok fabrikaya yayılarak devam eder. Renault, Tofaş, Mako, Coşunöz, Bosch, Valeo, Delphi Packart, Döktaş, Otosan, SKF, BMC, Uzel, Teknik Malzeme, Çerkezköy AEG fabrikalarında işçiler toplu istifalar gerçekleştirirler. Renault, Tofaş, Mako ve Bosch gibi birçok fabrikada işçiler pazartesi günü işbaşı yaparlar. Buna karşın Bursa’da Bosch, Coşkunöz, SKT ve Döktaş, İzmir’de BMC işçileri üretimi durdururlar ve sendikadan toplu bir şekilde istifa ederler. Ankara’daki Manaş işçileri de üretimi durdurarak, Ankara Esenboğa Havalanı yolunu bir süre trafiğe kapatır. İstanbul’da bulunan Uzel Makina işçileri fabrika önünde toplanarak sendikayı protesto ederler.

Ancak fabrikalarda uzun süreli grevler gerçekleşmez. Zira işçilerin asıl hedefi Türk Metal’den kurtulmaktır. Bu nedenle istifa ederken kendilerine engel olunmamasını sağlamak hedefiyle sınırlı olan ve bir günü geçmeyen grevler gerçekleştirirler. Birçok işyerinde de işçiler üretimi hiç aksatmadan ya da kısa süreliğine aksatarak mesai saatleri dışında noterlere giderek istifa etmişlerdir. Patronlar böylesi bir kitlesel öfke patlaması karşısında, ilk aşamada istifaları engelleyici bir tutum içine girmezler. Tam tersi birçok işyerinde yöneticiler, işçilere sendikayı seçme özgürlükleri olduğu yönünde konuşmalar yaparlar. Hatta BMC fabrikasında yöneticiler, eylem yapan işçilere %10-20 ek zam yapma vaadinde bulunurlar.[22]

Sonuç olarak çok kısa bir süre içinde yaklaşık 9 bin işçi Türk Metal’den istifa etmiştir. Ancak ilk tepkinin ardından Türk Metal, MESS ve şirket yöneticileri sendikadan istifaları engellemek ve istifa edenlerin tekrar üye olmasını sağlamak için işçilere, işten atma tehdidiyle baskı yapmaya başlar. Türk Metal Sendikası İstanbul Anadolu Yakası Şubesi tarafından işyerlerinde, istifa eden işçileri tehdit eden bir bildiri dağıtılır. Bildiride “İşyerlerinde çalışma koşulları daha da ağırlaşacak, en küçük olayda en ağır cezalar verilecek, keyfi işten atmalar başlayacak, TİS’ten 24 ay yararlanılmayacaktır” ifadeleri ile sendikadan ayrılan işçiler açıkça tehdit edilir. Kısa bir süre sonra da işyerlerinde toplu işten çıkarmalar başlar. Tofaş’ta 300 civarında, Oyak Renault’da ise 20 civarında işçi işten atılır. Nihayetinde işçilerin direnci kırılır ve Türk Metal kontrolü tekrar sağlar.

Metal işkolunda çalışan işçilerin Türk Metal’e yönelik öfkesi 2012 yılında tekrar açığa çıkar. Türk Metal’in toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde zam önerisini %18 olarak belirlemesi çok sayıda fabrikada yeni bir eylem dalgasına neden olur. İzmir’deki BMC fabrikasında, Eskişehir Arçelik fabrikasında ve Sakarya’daki Otokar Fabrikası’nda işçiler sendikaya karşı eylemler gerçekleştirir. Oyak Renault’da da 13 Kasım akşam vardiyasında çalışan işçiler fabrikayı terk etmez ve greve başlar. Ertesi sabah vardiya değişimi saatinde Renault işçileri fabrika avlusunda toplanırken, Bosch fabrikasından gelen işçilere Türk Metal Sendikası’ndan sendikacılar tarafından saldırı düzenlenir. Satırların kullanıldığı saldırıda üç işçi yaralanır, eylemler sonrasında 22 işçi işten çıkartılır.[23]

2015 Metal Grevleri

2015 yılında Türk Metal Sendikası’nın yetkili olduğu işyerlerinde, metal iş kolunda bugüne kadar yaşanan en büyük ve etkili fiili grev dalgası gerçekleşir. Mayıs ayında Bursa’da bulunan Oyak-Renault fabrikasında başlayan fiili grev hızla Bursa, Eskişehir, Ankara, Kocaeli, Gebze, Çerkezköy ve İzmir’de bulunan Türk Metal Sendikası’nın yetkili olduğu onlarca fabrikaya yayılmıştır.

Bu grev dalgasını tetikleyen süreç Bosch fabrikasında Türk Metal ve Birleşik Metal-İş arasında 2012 yılından beri devam eden yetki uyuşmazlığına dayanmaktadır. Sözleşme döneminde yetki konusunda yaşanan uyuşmazlık mahkemeye taşınmış ve yaklaşık 2 yıl süren mahkeme, 2014 yılında Türk Metal sendikası lehine sonuçlanmıştır. Türk Metal’in işyerinde yetkiyi almasının ardından, mahkeme sürecinde zam alamayan Bosch işçilerine, diğer fabrikalar için geçerli olan MESS grup sözleşmesinin üzerinde zam yapılmıştır. Böylece daha önce sendikadan istifa etmiş olan Bosch işçilerinin sendikaya karşı öfkelerinin dizginlenmesi ve sendikadan yeniden istifa edilmesinin engellenmesi amaçlanmıştır. Sonuç olarak Bosch fabrikasında çalışan işçilerin 2012-2014 dönemi için saat ücretlerine, gruptaki diğer fabrikalardan görece daha yüksek oranda zam aldığının Türk Metal’in örgütlü olduğu diğer fabrikalarda duyulması ile birlikte tepkiler başlamış ve bu durum grevin tetikleyicisi olmuştur.[24]

Bu durumun duyulması, sefalet koşullarında sözleşmelere imza atan Türk Metal’e karşı yıllardır birikmiş olan öfkenin güçlü bir biçimde açığa çıkmasına neden oldu. Bosch’ta toplu iş sözleşmesinin imzalanmasının ardından, güçlü bir mücadele geleneğine sahip olan Oyak-Renault fabrikasında işçiler homurdanmaya ve farklı eylem biçimleriyle tepki göstermeye başladılar. Renault işçileri 14 Nisan’dan itibaren fabrika içinde çeşitli eylemler gerçekleştirirler, 22 Nisan’da ise Türk Metal Şube Başkanı Ruhi Biçer’in kendisine tepki gösteren işçilere sarf ettiği “Sattıysam iyi satmışım, iyi pezevenkmişim” sözleri öfkeyi iyice arttırır.[26] Bu tutumun da etkisiyle 24:00-08:00 vardiyası, iş çıkışında servislere binmeyerek avluda toplanırlar. İşçilerin istifa edebilmek için, e-devlet şifrelerini almak amacıyla PTT’ye yürümesi polis tarafından engellenir. Bunun üzerine 24 Nisan Cuma günü sendikaya talepleri doğrultusunda yeni bir sözleşme yapılması için bir ihtarname gönderme ve 26 Nisan Pazar günü Bursa Kent Meydanı’nda tüm işçilerin çağrılacağı bir eylem yapma kararı alırlar.[25]

26 Nisan’da Bursa Kent Meydanı’nda gerçekleşen eyleme Oyak Renault işçilerinin yanı sıra Coşkunöz, Mako, Ototrim, SKT ve DJC işçileri de katılır. İşçiler burada Türk Metal’e tepkilerini “Türk Metal İstifa”, “Satılmış Sendika İstemiyoruz” sloganlarıyla açıkça gösterirler.[27] İşçilerinin Türk Metal’e 5 Mayıs’a kadar verdikleri sürede sendika olumlu herhangi bir adım atmaz. Bunun üzerine Oyak Renault işçileri 4 Mayıs’ta, 08:00-16:00 vardiyasından çıkarak BTSO Organize Sanayi Camisinin bahçesinde toplanır. Renault işçilerine burada aynı vardiyadan çıkan Coşkunöz, Mako ve Ototrim işçileri de katılır. İşçiler burada bir açıklama yaparak, ertesi gün buluşup topluca istifa edeceklerini ilan ederler ve sabah vardiya çıkışı aynı yerde buluşmak üzere sözleşerek eylemi bitirirler.[28]

Türk Metal’e verilen sürenin dolduğu 5 Mayıs’ta aynı yerde toplanan işçiler, alanda açılan masalardaki bilgisayarlarla e-devlet uygulaması üzerinden sendikadan istifa etmeye başlarlar. İşçilerin, istifa için kurulan masanın önünde kuyruk oluşturduğu sırada etrafta bekleyen Türk Metal’ciler alana girerek işçilere ve basın mensuplarına saldırır. Saldırıda bir muhabir ve bir Oyak Renault işçisi yaralanır.[29] İşçiler bir süredir fabrikaya toplu girip çıkmaktadır. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece de 24:00-08:00 vardiyasına girecek işçiler fabrika girişinde toplanırlar. Tahmin ettikleri gibi bazı işçilerin kartları okunmaz. Bunun üzerine daha önce aldıkları karar gereği dışarıdaki işçiler içeri girmez, vardiyası biten işçiler dışarı çıkmaz, üretim durur.

İşçilerin bu güçlü tepkisi sonrasında 02:00 civarında yöneticiler fabrikaya gelir. Yapılan görüşmeler neticesinde Renault yönetimi geri adım atarak işten çıkartılan işçileri geri almak zorunda kalır. Görüşmelerde şirket yöneticileri, Türk Metal’den istifa edecek işçilere müdahale edilmeyeceği sözü verir, ücretlerin iyileştirilmesi konusunda ise Fransa ile görüşmeleri gerektiğini söyleyerek süre isterler. İşçiler yönetime 22 Mayıs’a kadar süre verirler. Saat 03:30 sularında 24:00-08:00 vardiyası işbaşı yapar.[30]

14 Mayıs sabahı ise MESS tarafından yapılan açıklamada “Kapsamında olduğu işyerleri için yasal prosedür ve toplu sözleşme düzeni uyarınca bağlayıcı olan 3 yıllık Grup TİS şartlarına ilave hak verilmesi yasal açıdan mümkün değildir. Bu nedenle farklı bir beklenti içinde olunmaması, provokasyonlara kapılarak işyerindeki çalışma düzeninin bozulmasına neden olacak yasadışı davranışlardan kaçınılması gerekmektedir” ifadeleri kullanılır. Aynı gün Renault Genel Müdürü de 08:00-16:00 vardiyasında çalışan işçilere yaptığı konuşmada sözleşmede tadilat yapılmasının mümkün olmadığını ve sözleşmenin bitiş tarihi olan 2017’ye kadar herhangi bir ek zammın söz konusu olmayacağını söylemiştir.[31] Bu açıklama sonrasında işçiler talepleri kabul edilinceye kadar greve çıkma kararı alırlar ve fabrikayı işgal ederek fiili grevi başlatırlar.

14 Mayıs’ta Oyak Renault işçilerinin greve başlamasının ardından, Tofaş, Coşkunöz, Mako, Ototrim, Ford ve Türk Traktör gibi büyük fabrikalarda da grevler gerçekleşir. Bu grevleri takiben Türk Metal’in örgütlü olduğu işyerlerinde farklı zamanlarda birbirinden bağımsız grevler bir dalga biçiminde temmuz ayı sonuna kadar devam eder ve artçıları eylül ayına kadar sürer. Sonuç olarak mayıs ayından eylül ayına kadar, yaklaşık 50 bin işçinin çalıştığı 30 civarında fabrikada değişen sürelerde fiili grevler gerçekleşir ve Türk Metal’den kitlesel istifalar olur.

Grev ve eylemler farklı fabrikalara yayılırken 27 Mayıs’ta grev dalgasının başladığı Oyak Renault’da işçiler ve şirket yönetimi arasında anlaşmaya varılır. Grev boyunca çok sayıda görüşmenin yapıldığı Renault’da 26 Mayıs’ı 27’sine bağlayan gece yapılan görüşmelerin sonucunda dokuz maddelik bir anlaşmaya varılır ve işçiler 27 Mayıs sabahı grevi sonlandırarak işbaşı yaparlar.[32] Sonuç olarak Oyak Renault’da 13 gün devam eden grev bitmiştir ancak sonrasında da gerek Renault’da, gerekse Türk Metal’in yetkili olduğu diğer onlarca fabrikada, işçilerin Türk Metal’den kurtulma çabası bir yandan toplu istifalar, bir yandan da grevler ve sembolik eylemlerle devam eder. Nihayetinde bu grev dalgası kapsamında onlarca fabrikada farklı zamanlarda, sürelerde ve biçimlerde gerçekleşen, kimisi kısmi kazanımlarla, kimisi ise kazanım olmaksızın sonuçlanan yaklaşık 3 aylık bir döneme yayılan mücadeleler yaşanır.

2015 Grevleri Sonrasında Metal İşçilerinin Mücadeleleri

2015 Metal Grevleri sonrasında da metal iş kolunda resmi veya fiili çok sayıda grev gerçekleşmiştir. Ankara'nın Polatlı ilçesinde faaliyet gösteren Ortadoğu Rulman Sanayi (ORS) Fabrikası'nda bin 600'e yakın işçi, fabrika yönetiminin 2015 metal grevleri sırasında "çalışanlara verdiği vaatleri yerine getirmediği" gerekçesiyle 26 Ağustos 2015 tarihinde tekrar üretimi durdurarak fiili grev gerçekleştirmiştir.[33] Talepleri ve ORS’nin fiili grev dalgası içinde yer alan işyerlerinden biri olması dolayısıyla bu, Mayıs ayında başlayan fiili grev dalgasının bir artçısı olarak da değerlendirilebilir.

İstanbul Dudullu'da bulunan Gamak Motor fabrikasında Çelik-İş sendikası ile şirket arasındaki toplu iş görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine, işçiler 15 Ekim 2015 tarihinde greve çıktı. Sendika ve şirket yönetimi arasında yapılan görüşmelerin ardından grev 8 Aralık 2015 tarihinde anlaşmayla sonuçlandı.[34]

Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde tencere üretimi yapan Cem Bialetti fabrikasında 17 Ekim 2016’da grev başladı. Yapılan görüşmelerin sonucunda işverenin sosyal haklar hariç yüzde 21 zam teklif etmesi üzerine grev 20 Ekim’de anlaşmayla sonlandı.[35]

İzmit'te endüstriyel çelik tel üretimi yapan Bekaert İzmit Çelik Kord Sanayi ve Ticaret A.Ş. fabrikasında, Birleşik Metal-İş ve şirket yönetimi arasında yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle, 8 Aralık 2016 tarihinde greve başladı. Grev varılan anlaşma sonucu 22 Aralık 2016 tarihinde sonlandırıldı.[36]

Birleşik Metal-İş Sendikası ile Elektromekanik Metal İşverenleri Sendikası (EMİS)[37] arasında 2200 işçiyi kapsayan grup toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamaması üzerine 20 Ocak 2017 tarihinde başlayan grev, Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendi. EMİS’e üye olan GE Grid Solution, ABB Elektrik, Schneider Enerji ve Schneider Elektrik işletmelerinde çalışan işçiler grevi fiilen sürdürdü. İşçilerin fiili grev iradesi sonucu sendika tarafından 23 Ocak Pazartesi günü yapılacak görüşmenin ardından grevin devam edip etmeyeceğine karar verileceği açıklandı. Birleşik Metal-İş tarafından yapılan açıklamada saat ücretlerine birinci altı ay için 1,20 lira artı yüzde 7 zam yapılması konusunda anlaşmaya varıldığı açıklanarak grev sonlandırıldı. Grev kararı öncesinde işveren sendikası EMİS, ücretlere birinci 6 ay için 1.10 TL artı yüzde 7, ikinci 6 ay için enflasyon artı yüzde 2 zam teklif etmişti. Birleşik Metal-İş Sendikası ise işverenden 2 lira artı yüzde 12 zam talep etmişti. Böylece saatlik ücrete EMİS’in teklifinden yalnızca 10 kuruş fazla zam yapılarak anlaşma imzalanmış oldu. Grev sonrasında Schneider Elektrik’te çalışan 29 işçi “küçülme” gerekçesiyle işten çıkartıldı.[38]

31 Temmuz 2017’de Düzce’de faaliyet gösteren Tekno Maccaferri’de Birleşik Metal –İş üyesi işçiler grev gerçekleştirdi. 57 gün süren grev anlaşmayla sonuçlandı.[39]

Kartepe'de kurulu bulunan Cem Bialetti fabrikasında Birleşik Metal-İş Sendikası ile işveren arasında yapılan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine işçiler 7 Mayıs 2019 tarihinde greve çıktı. 14 gün süren grevin ardından, patronun 620-TL net ücret artışını kabul etmesiyle grev 21 Mayıs'ta anlaşmayla sonuçlandı.[40]

Kocaeli’de mutfak eşyaları üreten, 61 işçinin çalıştığı Cem Bialetti fabrikasında toplu sözleşme görüşmelerinde ve ardından arabulucu sürecinde de anlaşma sağlanamaması üzerine işçiler 9 Mart 2021 tarihinde greve çıktı. Grev yapılan görüşmenin ardından 27 Mart 2021 tarihinde sona erdi.[41]

Kocaeli Çayırova ilçesinde kurulu İspanya merkezli Baldur Süspansiyon fabrikasında 25 Aralık 2020 tarihinde başlayan grev 04.10.2021 tarihi itibariyle varılan anlaşma ile sonuçlandı.[42]

Yaklaşık 800 işçinin çalıştığı Çin sermayeli Xiaomi Salcomp’ta sabah vardiyasındaki işçiler, sendikal haklarının tanınması talebiyle fiili grev gerçekleştirdi.[43]

Gebze, Kocaeli’de bulunan Mitsuba Otomotiv fabrikasında çalışan yaklaşık 120 işçi, Birleşik Metal-İş sendikasına üye olduktan sonra 9 işçinin işten atılması üzerine 11 Ekim 2021 tarihinde fabrikayı işgal etti ve fiili grev gerçekleştirdi. 12 Ekim’de Mitsuba yönetiminin sendikanın yetkisini ve toplu iş görüşmelerine başlamayı kabul etmesi üzerine grev sonlandırıldı. Mitsuba yönetimi ayrıca işten atılan 9 işçiyi işe geri almayacağını açıkladı ancak tazminatlarının ödeneceği sözünü verdi.[44]

Çimsataş Grevinin Arka Planı

2021 yılının son ayları Türkiye’deki ekonomik krizin etkilerinin iyiden iyiye görünür hale geldiği bir dönem oldu. Dolar kuru, 11 Ekim 2021 itibarıyla 9 TL'yi, 12 Kasım 2021 itibarıyla 10 TL'yi aştı. "Kara Salı" olarak da anılan 23 Kasım 2021’da ise dolar önce 12, sonra 13 TL'yi gördü. Merkez Bankası’nın müdahalelerine rağmen dolar 14 Aralık 2021 itibarıyla, 14TL'yi, 16 Aralık'ta ise 15 TL'yi aştı. 17 Aralık'ta ise önce 16TL'yi, sonra 17 TL'yi aştı. Dolar kuru 20 Aralık 2021’ta 18,36 TL'ye yükselerek tarihi rekora ulaştı. Hükûmet, vadeli mevduat hesaplarında tutulan Türk Lirası'nın vade sonunda dolar, Euro veya Sterlin karşısında faiz oranından daha fazla artması durumunda aradaki fark ödenmesini gerektiren ve "kur korumalı mevduat sistemi" adıyla bilinen uygulamayı başlatarak, TL'nin değer kaybını yavaşlatmaya çalıştı. TL’nin değer kaybıyla paralel olarak orantılı olarak enflasyon oranındaki artış Ekim 2021 tarihinden itibaren hız kazandı.[45] Açıklanan verilerin gerçek enflasyonun altında olduğu yönündeki yorum ve analizler olmakla birlikte, 2021 yılı Ekim ayından itibaren Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık ayında Tüketici Fiyat Endeksi'nin (TÜFE) bir önceki aya göre yüzde 13,58 arttığını, yıllık bazda ise yüzde 36,08'e yükseldiğini açıkladı. Böylece yıllık enflasyon, Eylül 2002'den bu yana en üst düzeye yükselmiş oldu.[46]

Yüksek enflasyon karşısında işçilerin gerçek ücretlerinin hızlı düşüşü karşısında iktidar, 2021 yılında net 2.825,90-TL olan asgari ücreti, 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, yüzde 35 oranında arttırarak 4.253,40-TL'ye yükseltti. Bu AKP iktidarında gerçekleşmiş en yüksek asgari ücret artış oranı olurken, 2022 yılının Temmuz ayında yapılacak artış ile asgari ücrete yapılan toplam yüzde 49 oranında artış ile Körfez Krizi ve 1994 krizi dönemlerindeki artış oranlarına ulaşılmış oldu.[47] Bu artış oranı ile asgari ücret alan işçilerin, yüksek enflasyon karşısında alım güçlerini bir nebze de olsa koruduğundan söz edebilsek de, artış oranı asgari ücretin üstünde ücret alanlara yansımadı. Diğer yandan tüm işçilerin yüksek enflasyon nedeniyle eriyen ücretlerine yüksek zam yapılması beklentisini pekiştirdi.

Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş sendikaları arasında 140 bin metal işçisinin 2021 Eylül ile 2023 Eylül dönemindeki mali ve sosyal hakları belirleyen MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri bu koşullar altında 12 Ekim 2021 tarihinde başladı.[48] Çimsataş işçilerinin anlatımlarından bu toplantılarda, işçilerin taleplerinin dile getirilmediği ve imza altına alınan zam oranlarının aslında öncesinde de yaklaşık olarak belli olduğunu anlıyoruz.

O dönem Çimsataş’ta işyeri baş temsilcisi olan Mehmet Kurt, Umut Sen TV youtube kanalında yayınlanan röportajda şunları söylüyor:

“MESS toplantılarına gittik. İstanbul'daki toplantılara katıldık. 5 tanesine. Orada MESS grubunun pozisyonunu, ne yapmak istediğini gördük. Dönüşte arkadaşlara anlattık. İşçilerin belirli bir talebi vardı. Ben de işçiyim sonuçta, benim de taleplerim var. Bu talepleri Aralık ayındaki merkez temsilciler toplantısında genel başkana söyledik. Ben illetim orada kendisine. Orada bizim bu talepleri kabul etmeyeceğimizi, istenen zam oranlarının yeterli olmadığını, bunun revize edilmesi gerektiğini bunların hepsini aktardım. Değişen bir şey olmadı.”[49]

Birleşik Metal-İş’te yapılan toplantıda Çimsataş işyeri temsilcisinin taslağın revize edilmesini talep ettiklerini söylediği konuşma

Çimsataş işçisi Mustafa Yalçın da, Evrensel youtube kanalında yayınlanan röportajda şunları söylüyor:

“Tepkiler Eylül’de yükselmeye başladı. Baş temsilciyi, diğer temsilcileri sıkıştırdık gittikleri yerde, genel kurullarda bu taslağın yetersiz olduğunu, yaptığı işin iyi olduğunu ama işçinin durumunun kötü olduğunu, sürekli borçlandığını dile getirdik. Oradan bir dönüş olmadı. Sonra genel başkan [Birleşik Metal-İş genel başkanı Adnan Serdaroğlu] geldi fabrikaya. Genel başkana da tepki gösterildi.”[50]

Mustafa Yalçın, Adnan Serdaroğlu’na yönelik tepkiyi Umut Sen TV youtube kanalındaki röportajda şöyle açıklıyor:

“Adnan Serdaroğlu fabrikaya gelmişti. Bütün vardiyaları gezeceğini söyledi. Tek vardiyayı gördü. Baktı ki insanlarda çok tepki var, hemen gitti. Arkadaşlardan duyduğumuz, taslağın revize edilemeyeceğini söylemiş. Genel başkan geldiğinde çay molasının olmadığından haberi yok. Birisi ‘Çay molamız bile yok başkanım’ diyor. ‘Ne, burada çay molası yok mu?’ diyor. Orada bir şok yaşadı insanlar. Tepki üzerine diğer vardiyaları görmeden gitti.”[51]

Evrensel Gazetesi’nde yayımlanan Halil İmrek'in "İşçilerin Dilinden Çimsataş Direnişi" başlıklı yazısında bir işçinin şu ifadelerine yer veriliyor:

“İşçinin talepleri de TİS komitesinin istekleri de hiçbir zaman taslakta yer bulmadı. Biz yüzde 55 bir oran istedik. Sendika uzmanlarıyla tartışmalarımız da oldu. Başarı oranını yüksek tutalım diyerek, zam oranını düşük tutmak gibi bir anlayışa itiraz ettik, işverene yarar bu anlayış dedik. Yüzde 30 isteyelim bu dönem dediler, taslak da zaten yüzde 30.8 oldu. Adamlar önceden belirlemişler. Bize de güya sormuş oldular. Sorsan işçi onay verdi derler.”[52]

Nihayetinde tüm itirazlara rağmen, dört ay devam eden görüşmelerin ardından 2021 Eylül ile 2023 Eylül dönemi MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi, her üç işçi sendikası tarafından, 12 Ocak 2022 tarihinde, sabaha karşı saat 02:30’da imzalandı. İmzalanan TİS uyarınca birinci 6 ay herkesin saat ücretlerine yüzde 10, bunun üzerine 3 lira 70 kuruşu seyyanen zam yapılması kararlaştırıldı. Buna göre sözleşme kapsamındaki bütün işyerlerinde saatlik ücrete ilk 6 ay için ortalama yüzde 27,44, ikinci altı ay için ise yüzde 30 zam yapılması konusunda anlaşmaya varıldığı açıklandı.[53]

TİS imzalandığı haberi geldiğinde, diğer işyeri temsilcileri ve şube başkanı Deniz Ilgan ile birlikte fabrikasının sendika odasında bulunan, Çimsataş baş temsilci Mehmet Kurt kendilerine ne düşündükleri sorulduğunda “Yüzde 27,44'ü bu işçi kabul etmez. Biz de kabul etmeyiz. Çünkü bizim de cebimize aynı para giriyor,” dediklerini aktarıyor. Öncesinde yaptıkları itirazlara ve sözleşmenin bu şekilde imzalanmasını kabul etmeyeceklerini belirtmelerine rağmen, TUİK verilerine göre yüzde 36,08 olan enflasyon oranının ve asgari ücrete yapılan yüzde 35 oranındaki zammın çok altında olan yüzde 27,44 oranında zam, Çimsataş’ta açığa çıkan tepkinin ana sebebi olsa da, işçiler meselenin bundan ibaret olmadığını ifade ediyorlar.

Mustafa Yalçın yaşanan sorunlara ve fiili grevin patlak vermesinin nedenlerine ilişkin şunlar söylüyor:

“Aslında Çimsataş'ta yaşanan durup dururken olan bir şey değildi. Geçmiş dönemlerde de bu sözleşmeler kötü geçiyor, hep gece yarıları imzalanıyordu. Mesela ben görmedim onu, 2008-2010 sözleşmesinden bahsediyorlar. İnsanlar greve çıkmaya hazırlanmış ama sendika bir şekilde yemekhanede bir toplantı yaparak, işveren ve işçiyi yüz yüze getirerek bunu engellemiş. 2014 sözleşmesinde de greve çıktık. Hükümet engelledi o grevi de. Tekrar işbaşı yaptık. Ondan sonraki sözleşmeler de hep beklentilerin altında oldu. Bir de insani çalışma koşulları var. Biz 7 buçuk saat çalışıyoruz. Çay molamız yok. Adet üzerine ve dakika üzerine çalışılıyor birçok yerde. İmalatta da öyle, dökümhanede de öyle, dövmede de öyle. Benim bulunduğum bölümde, dövmedeki arkadaşlar diyelim sabah 8'de iş başı yaptı. Yarım saat sonra tuvalete gidemezsin. Hemen sorgulanır ‘Yarım saat sonra tuvaleti mi gelir insanın?’ diye. Tuvalete gitmesi için mutlaka birinin gelmesi lazım. İşi bırakıp giderse savunma tutanağı yer. Şartların böyle olmasından dolayı, yani sadece sözleşme değil.”

MESS’le yapılan 2019-2021 dönemi grup toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürerken Çimsataş işçilerinin fabrika içinde gerçekleştirdikleri bir eylem

"İşçilerin Dilinden Çimsataş Direnişi" başlıklı yazıda beyanlarına yer verilen işçilerden biri de şunları söylüyor:

“Yemek sıkıntısı, parça imalathanedeki ısınma sıkıntısı, dökümhanedeki toz sıkıntısı, soyunma odalarındaki sıkıntı; çay molasının olmaması, baskılar; dakika ile adet ile çalışma sıkıntısı. Tuvalete gidememe problemi… Çalışma koşullarına karşı biriken bir tepki vardı zaten. Düşük ücret ile çalışmak da tuzu biberi oldu. Bir de temel tüketim maddelerine gelen zamlar olunca insanlar dolup taştı artık.”

Grevin Fitili Ateşleniyor

TİS'in imzalandığının öğrenilmesi üzerine sendika Birleşik Metal-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan ve işyeri temsilcileri, yemekhanede gece vardiyasında çalışan işçilere açıklama yaparlar. Anlaşma koşulları fabrikadaki işçilerin tepkisiyle karşılaşır. Çimsataş işçilerinin tepkisinin farkında olan şube başkanı, işyeri temsilcileriyle birlikte fabrikada dolaşarak işçileri sakinleştirmeye çalışır. Mustafa Yalçın bu konuda şunları söylüyor:

“Sözleşme bütün uyarılara rağmen gece yarısında imzalandı. Şube başkanı fabrikadaydı o sırada zaten. O sözleşme oturumuna gitmedi. Zaten bir haftadan beri fabrikadaydı. Fabrikadaki insanların ateşi düşmüyordu bir türlü, şube başkanı da fabrikadaki insanların ateşini düşürmeye çalışıyordu.”

Ancak sendikanın çabalarına rağmen işçilerin tepkisi dinmemektedir. Nihayetinde grevin fitili dövme bölümünde ateşlenir. Mustafa Yalçın yemekhanede ve dövme bölümünde yaşananları şöyle anlatıyor:

“Biz yemeğe gidip geldikten sonra, şube başkanı ve temsilcilerin sözleşmeyle alakalı orada açıklama yaptığını söylediler. Biz yemekten dönmüştük, sonra bir arkadaşla geri döndük yemekhaneye. Şube başkanı açıklama yapıyordu. Sözleşmenin imzalandığını söylediler. İnsanlar biz vardığımızda da tepki gösteriyorlardı. ‘Sabah toplu bir şekilde açıklama yapacağız’ dediler. Sonrasında biz dövme bölümüne geri döndük. Sözleşmenin ne şartlarda imzalandığını söyleyince, oradaki bütün arkadaşlar aynı anda çalışmak istemedi. Dövmede bir anda üretim durdu. Şube başkanı ve temsilciler işin durduğunu duyunca dövme bölümüne geldiler. Diğer bölümleri sakinleştirip dövme bölümüne gelmişler açıkçası. Çünkü herkes tepkili. Bu işin böyle olmayacağını, çalışmamız gerektiğini söylediler. İnsanlar çalışmak istemedi. Kamelyaya geçtik, orada oturduk. Sonra üretim grup müdürü geldi. Üretim grup müdürü de böyle hak aranamayacağını, başka şekilde olması gerektiğini söyledi. Sonrasında oradaki 2 saatlik iş durdurmanın ardından insanlar işin başına geri döndü. Yalnız temsilciler ve şube başkanı sabah insanlar geldiğinde gündüz vardiyası ve gece vardiyası olarak oylama yapılacağının, ardından 4-12 gelen vardiyada da bir oylama yapılacağının sözünü verdiler. Şube başkanı sendikanın hangi karar çıkarsa, çoğunluk ne isterse onun yanında olacağını söyleyerek ayrıldı. Bunun üzerine insanlar iş başı yaptı.”

12 Ocak sabahı ise gece vardiyasından çıkan işçiler ile gündüz vardiyasına giren işçiler, sözleşmenin bu şartlarda kabul edilip edilmeyeceğini oylamak üzere imalat bölümü içinde toplanır. Şube Başkanı burada da sözleşmeyi anlatır, işçilerin güçlü biçimde sözleşmeyi kabul etmediğini ifade etmesine ve fiili greve başlama iradesi göstermesine rağmen bunu engellemek için uğraşır. Mustafa Yalçın orada yaşananlara ilişkin şunları söylüyor:

“Sözleşmenin imzalandığını orada da söyledi şube başkanı. Bu şartlarda sözleşme imzalandı dedi. Orada tabii ‘Niye imzalandı bu sözleşme, biz bu sözleşmenin bu şekilde imzalanmasını istemiyorduk, bizim için hiçbir şey yok mu?’ diye tepkiler yükselince ‘Arkadaşlar zaten gece vardiyasında da böyle bir problem oldu. Biz oylama yapacağız. Sözleşmeyi kabul edelim mi, etmeyelim mi?’ dedi. Kabul edenler bu tarafa geçsin, kabul etmeyenler bu tarafa geçsin diye bir koridor oluşturuldu. Sözleşmeyi kabul etmeyenler deyince, herkes kabul etmeyenler tarafına geçti. Sonra şube başkanı ‘Bir karışıklık mı oldu acaba?’ dedi, tekrar oylama yaptı. İnsanlar bu sefer yüksek sesle tepki gösterdi. ‘Kardeşim bir oylama yapıldı. Biz bu sözleşmeyi kabul etmiyoruz. Tekrar oylama yapmaya gerek yok. İstersen on sefer yap. Yine aynı şey çıkacak’ dediler. Nitekim 3 defa oylama yapıldı. Üçünde de sözleşme kabul edilmedi. Gündüz vardiyası, gece vardiyası, 450-500 kişilik bir işçi grubu vardı. 7 kişi sözleşmeyi kabul ettiğini söyledi. Şube başkanı 16:00-00:00 vardiyasının da fikrini alacağız. Gece vardiyası evine gitsin. Gündüz vardiyası iş başı yapsın16:00-00:00 vardiyasının da fikrini alalım. Ona göre karar verelim ve taleplerimizi belirleyelim,’ dedi.”

Çimsataş işçileri, sendika şube başkanı tarafından sözleşmenin kabulüyle ilgili ısrarla oylama yapılması üzerine sözleşmeyi kabul etmediklerini güçlü biçimde ifade ediyor

Gece vardiyası ve gündüz vardiyasındaki işçilerin hemen hemen tamamının fiili greve başlama yönünde oy kullanmasına rağmen, şube başkanı 16:00-00:00 vardiyasının da fikrini alalım, diyerek grevin başlamasını geciktirir. Ancak 16:00-00:00 vardiyasında yapılan oylamada da işçiler sözleşmeyi kabul etmediğini, bu şekilde çalışılamayacağını söyler ve grev bu vardiyada da başlar. Toplam 835 işçinin çalıştığı fabrikada greve 3 vardiyadaki işçişlerin hemen hemen tamamı katılır. Ek protokol yapılmasını isteyen işçiler tarafından belirlenen talepler şunlardı:

  • Sözleşmede birinci 6 ay için kabul edilen yüzde 27’nin üzerine yüzde 35 daha zam verilsin. İkinci 6 ay için enflasyon oranında zam yapılsın.
  • Fazla mesai ücretleri hafta içi yüzde 100, hafta sonu yüzde 300 olarak belirlensin.
  • İşçinin kendisini kapsayan özel sağlık sigortası aileyi de kapsasın.
  • Sosyal haklara net olarak yüzde 100 zam yapılsın.
  • Kıdem farkı, ara dinlenme ve çay molası verilsin.
  • Uzun süredir eksik yatırılan banka promosyonları tam olarak verilsin.
  • Hiçbir işçi iş bırakmadan dolayı işten atılmasın ve yapılacak ek protokole yazılsın.[54]

Fiili grev başlatan Çimsataş işçileri işyerindeki sorunlarını dile getiriyor ve taleplerini belirliyor

Sendika şube başkanı da işçilere "Şube olarak biz sizin arkanızdayız, yanınızdayız. Burada beraber mücadele edeceğiz” şeklinde açıklamada bulunur. Grevin başlamasının ardından akşam saatlerinde şirket yönetimi görüşme talep eder ancak yapılan görüşmede bir anlaşmaya varılamaz. 13 Ocak sabah vardiyasına gelen işçilerin fabrikaya girişi engellenmeye çalışılır. Ancak işçiler bir çevik kuvvet aracının fabrikaya sokulması sırasında kapının açılmasını da fırsat bilerek topluca içeri girerler.

Şirket tarafından 13 Ocak Perşembe günü sabah 10:00 civarında işçilere "12.01.2022 tarihinde saat 16:00'da iş bırakmak suretiyle başlattığınız ve işyeri işgaline dönüşen yasadışı eyleminiz nedeniyle işyerimizde günlük 5 milyon TL tutarında oluşan zarar ile doğacak her türlü zararın işçilerden tazmini yoluna gidileceğini ve gerekli cezai yaptırımların uygulanacağı"nı söyleyen bir mesaj gönderilir.[55]

cimsatas-mesaj

İşçilerin fabrika içerisinde bekleyişi sürerken Çalışma Bakanlığı müfettişi gelir, işçileri dinledikten sonra tutanak tutup gider. Öğleden sonra ise fabrikaya gelen Akdeniz Kaymakamı Muhittin Pamuk önce işçilerle görüşür ve taleplerini sorar. Daha sonra ise kaymakamın arabuluculuğunda şirket yönetimi ile bir görüşme gerçekleştirilir. Görüşmeye katılan işçilerden Soner, "İşçilerin Dilinden Çimsataş Direnişi" başlıklı yazıda orada yaşananlara dair şunları aktarıyor:

“Kaymakam geldiğinde MESS’in avukatı da vardı. ‘Sayın kaymakam yüzde 70 zam aldılar’ dedi. Müdahale ettik, neye göre yüzde 70 anlat bize, dedik. Niye 27.40’a imza atıldığını söylemiyorsun. Çimsataş genel müdürü çalışma koşullarıyla ilgili düzenleme yapacaklarını söyledi. Ben, işçiler bizi buraya sözcü olarak gönderdi, bir brüt maaş ikramiye verin, gidip işçilere sorayım, tamam diyorlarsa direnişi bitirelim, dedim. Kaymakam, evet genel müdürüm ne diyorsun iyi bir teklif, dedi. MESS’in avukatı, genel müdüre dönüp, bunlara bir toplu iğne başı dahi veremezsiniz, dedi. Sen buraya bir hak verirsen Türkiye’de 243 fabrikanın olduğu metal sektöründe hayat durur, bunun altından Cumhurbaşkanı bile kalkamaz...”

Mehmet Kurt görüşme esnasında, sendika şube başkanının tutumuna ilişkin ise şunları söylüyor:

“Kaymakamla girdiğimiz toplantıda şube başkanı Deniz Ilgan vardı. Orada işçi şunu istiyor, biz şurada haklıyız filan demedi. MESS'in avukatı Ozan'ı tanıyormuş. Onunla ahbap çavuş muhabbeti yaptı. Biz orada anlattık. Orada kaymakam bey de yuvarlak bir konuşma yaptı. Sonra kaymakama ‘Sen üzerine düşüne yap, biz de işçi olarak üzerimize düşeni yapacağız’ dedik.”

Sonuç olarak bir anlaşmada olmadan görüşme sonuçlanır ve kaymakamın ayrılmasının ardından fabrikaya TOMA’lar girer. 13 Ocak akşam saatlerinde fabrika içindeki ve bahçesindeki işçiler polis zoruyla fabrikadan çıkartılır. İşçiler polis müdahalesinin ardından fabrika önünden bekleyişlerini sürdürür.[56] Mustafa Yalçın fabrikadan çıkarılmaları sırasında ve sonrasında yaşananlara ilişkin şunları söylüyor:

“Kaymakam bey gitti. Akşam oldu. Çevik kuvvet müdahale edeceğini, fabrikanın dışına çıkmamız gerektiğini söyledi. Tabii bizim içimizde kötü bir niyet yok. Fabrikaya bir zarar verelim, polisle çatışalım, başka sıkıntılar çıksın istemiyoruz. Bizim niyetimiz belli. Biz ekmek derdindeyiz. Biz de dışarıya çıktık. Ama sloganlarımızı atmaya devam ettik. Saat akşam 8 buçuk 9 gibi şube başkanının talimatıyla sabah tekrar orada toplanmak üzere herkes evine gitti. O gece benim telefonuma mesaj geldi iş akdimin feshedildiğine dair.”

İşçiler 13 Ocak akşamı fabrika önünden ayrılırlar ve o akşam ikisi işyeri temsilcisi olan, 13 işçinin iş akitleri cep telefonlarına gelen mesajla feshedilir. İşveren tarafından işçiye gönderilen mesajda, “İşyerinde 12/01/2022 tarihinde, saat 16:00'dan itibaren iş bırakmak suretiyle başlattığınız ve işyeri işgaline dönüşen yasa dışı eylemi sona erdirerek işbaşı yapmanız ya da işyerini terk etmeniz için yazılı ve sözlü olarak yapılan duyuru ile ihtarlara rağmen yasa dışı eyleme devam ettiğinizden; Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu m.70 ile İş Kanunu m.25/II-h hükümlerine göre iş sözleşmeniz haklı sebeple, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeksizin 13 Ocak 2022 tarihinde feshedilmiştir” denilir.[57]

İşçiler 14 Ocak Cuma sabahı tekrar, kalabalık biçimde fabrika önünde toplanarak grevi sürdürür. Ancak o gün Birleşik Metal-İş sendikası, işçilerin başlattığı fiili greve karşı bildiri yayımlayarak, üyelerini patron karşısında açıkça yalnız bırakır. MESS ile imzalanan sözleşmenin kazanım olduğunun ve grevin bu kazanıma zarar verdiğinin savunulduğu bildiride, "Bu süreçte farklı talepler her zaman söz konusu olabilmektedir. Mersin ÇİMSATAŞ’ta işyeri özelinde ortaya çıkan kimi taleplerin, imza altına alınmış grup toplu iş sözleşmesini tanımayarak, adeta yeni bir toplu iş sözleşmesi talebinin gündeme getirilmesi, mevcut grup sözleşmesi düzeni ve sendikal işleyiş açısından mümkün olabilecek bir durum değildir. İşletmesel sebeplerden kaynaklanan ve üyelerimizin mağduriyetine neden olan uygulamalar sendikamızın ve ÇİMSATAŞ işçilerinin birlikte mücadelesiyle mutlaka düzeltilecektir. Kimi çevrelerin üyelerimiz üzerinde farklı bir beklenti ve algı oluşturması, üyelerimizi sendikamızla karşı karşıya getirme çabasıdır. Sendikamıza husumet besleyen bu çevrelerin manipülasyonları artık ÇİMSATAŞ işçisinin zarar görmesine neden olacak düzeye ulaşmıştır. Buna izin vermeyeceğiz" ifadeleri kullanılır.[58]

Sendikanın, işçiler karşısında, patronun safında olduğunun ilanı olan bu bildiriyi Çimsataş yönetimi doğal olarak işçilerin grevini kırmak için kullanır. Şirket yönetimi aynı gün 16:30 civarında işçilere bir mesaj göndererek sendikanın bildirisini paylaşır. Mesajda, bildiride yer alan grevin sendika tarafından desteklenmediği, sendika üyeleri üzerinde farklı beklenti oluşturulmak istendiği, sendikanın üyeleriyle karşı karşıya getirildiği gibi ifadeler vurgulanır.[59]

İşyeri baş temsilcisi Mehmet Kurt, o zamana kadar fabrika önünde olan Birleşik Metal-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’ın bu mesajdan sonra ortalıkta görülmediğini şu sözlerle ifade ediyor:

“Birleşik Metal sayfasından direnişin yanında olmadığını söylediği bir yazı paylaştı. Birleşik Metal'e bağlı olan herkes bunu zaten gördü. İşveren de mesajın belirli bir kısmını kesip bize gönderdi. Anadolu şube başkanı Deniz Ilgan denilen arkadaş da bunu mesaj olarak paylaşmış sayfasında. Cuma günü şube başkanı kendi sayfasında bunu yayınladıktan sonra. Kaçtı gitti. Sonra bir daha görmedik.”

Sendikanın tutumuna, işten çıkarmalara ve Çimsataş yönetiminin hamlelerine rağmen grev 15 Ocak Cumartesi günü de devam eder. 15 Ocak öğle saatlerinde, aynı zamanda işten atılan işçilerden biri olan Mehmet Kurt, fabrika önündeki işçilere bir konuşma yaparak şirketle bir görüşme yapacaklarını, müzakerelerin dört temsilci üzerinden yürütüleceğini, diğer işçilerin evlerine dönmelerini söyler.[60] İşveren ve sendika temsilcileri arasında yapılan toplantı sonucunda, diğer talepler kabul edilmezken, fiziki şartların iyileştirileceği, bir iyileştirme komisyonu kurulacağı, işten çıkartılan işçilerin geri alınmayacağı ancak kıdem tazminatlarının ödeneceği açıklanır.[61] Böylece Çimsataş’taki grev, kazanım olmaksızın sona ermiş olur ve işçiler 17 Ocak Pazartesi günü işbaşı yapar.

Sonuç

Mustafa Yalçın’ın şu sözleri tüm yaşananların özeti niteliğindedir:

“Birleşik Metal bir yazı yayımlıyor. Bunu da işveren aracılığıyla bize iletiyor. Mesaj yoluyla geliyor bu. Yani sendikayla işveren beraber olmuş, insanları bölmek, tekrardan işe sokmak için mesaj atıyor. Ben ve bu fabrikada çalışan birçok kişi şunu biliyor; Birleşik Metal DİSK'e bağlı bir sendika. Birleşik Metal'in 7000-8000 üyesi var. Buradan gelen bir aidat var. Türk Metal'in elinde 120.000 üye var. Onlardan gelen bir aidat var. Çelik-İş'in elinde üyeler var, onlardan gelen bir aidat var. Sendikalar kendine böyle bir pasta dilimlemişler, herkes kendi payını almış.”

Gerçekten de bu grev yıllardır MESS ile aynı grup toplu iş sözleşmesine imza atan üç sendikanın birbirinden farkı olmadığını, aslında aynı çark üzerindeki farklı dişlerden ibaret olduklarını bir kez daha göstermiştir. Mücadeleci olduğunu söyleyen, yöneticileri her dönem toplantılarda esip gürleyen Birleşik Metal-İş, işçilerin fiili grevi karşısında pasif bir tutum almakla yetinmemiş, sefalet koşullarını kazanım diye pazarlamaya çalışan ve işçilerin grevine kara çalan bir bildiri yayımlayarak açıkça grev kırıcılığı yapmıştır.

Kendi içinde güçlü bir birliğe ve belirli bir mücadele deneyimine sahip olmasına, ortak kararla fiili grev başlatma ve neredeyse eksiksiz katılımla dört gün boyunca sürdürme iradesi göstermesine rağmen Çimsataş işçilerinin grevi patron, polis ve sendikanın baskı ve kuşatmasıyla kazanım olmadan ve 13 işçinin işten çıkartılmasıyla sona ermiştir. Grevin kazanım olmadan sona ermesinin nedenlerinin başında Çimsataş’ın MESS bünyesinde olması gelmektedir. Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, MESS bünyesindeki işyerlerindeki grup toplu iş sözleşmesi düzeni, işyerlerinin tek başına hareket etme imkanını kısıtlayarak, özellikle orta ve küçük düzeydeki işyerlerinde çalışan işçilerin münferit olarak kazanım elde etme olasılıklarını azaltmaktadır. MESS avukatının görüşme esnasında sarf ettiği “Sen buraya bir hak verirsen Türkiye’de 243 fabrikanın olduğu metal sektöründe hayat durur, bunun altından Cumhurbaşkanı bile kalkamaz” sözleri sınıf mücadelesi geleneğinin olduğu metal iş kolundaki patronların, işçiler karşısında örgütlü davranmaları gerektiğinin farkında olduklarının ifadesidir. Bu örgütlülük karşısında işçiler ancak sendikaları aşan bir birlik içinde davranarak, militan, güçlü ve yaygın mücadelelerle kazanım elde edebileceklerdir. 2015 yılındaki Türk Metal-İş’in yetkili olduğu fabrikalardaki fiili grevlerin önemli bir bölümünün, işyerlerindeki örgütlülük ve deneyimin yetersiz olması, işyerleri arasında birlik ve koordinasyon olmaması gibi olumsuz etkenlere rağmen kısmi kazanımlar elde edilebilmiş olmasının nedeni çok sayıda işyerinde gerçekleşmiş olmasıdır. Çimsataş işçilerinin grevi ise, Birleşik Metal-İş’in yetkili olduğu işyerleri dahil olmak üzere, MESS kapsamındaki diğer işyerlerine sıçramamış ve izole olmuştur. Öte yandan bazı küçük sendika ve politik örgütler çeşitili düzeyde dayanışma içinde olsalar da, kimi resmi sol örgütler DİSK ve Birleşik Metal-İş ile olan doğrudan ve dolaylı çıkar ilişkileri nedeniyle Çimsataş grevine destek vermemişlerdir. Örneğin aynı zamanda Birleşik Metal-İş’te uzman olan, Türkiye Komünist Partisi (TKP) MYK üyesi Alparsan Savaş’ın Birleşik Metal-İş’in işçilerin grevine karşı yazdığı metni sosyal medyada doğrudan paylaşması sonrasında, TKP’nin Çimsataş işçilerinin yanında olmadığına dair çok sayıda yorum ve eleştiri yapılmıştır.[62]

Ancak Çimsataş işçilerinin talepleri yönünden pratik kazanım olmamasına ve 13 işçinin işten çıkartılmış olmasına karşın, işçi sınıfının bütünü açısından bu derslerin edinilmesi başlı başına kazanımdır. Metal işçileri başta olmak üzere Türkiye işçi sınıfı, üst üste biriktirdiği bu deneyimlerle sendikaların rolünü, bir sonraki seferde ne yapması, ne yapmaması, kime güvenmesi ve kime güvenmemesi gerektiğini, her defasında daha iyi anlamaktadır. Bu yönüyle, 835 işçinin çalıştığı, kitlesel üretimin yapıldığı, önemli bir fabrikada gerçekleşmesi yönüyle 2022 Ocak-Şubat grev dalgası içindeki en önemli grevlerden biri olan 2022 Çimsataş grevi, metal işçilerinin mücadele tarihinde de yerini almıştır.

Hazırlayan: Cem Gök
Düzelti: Öykü Özincik
Çeviri: Doğaç Barlas Akbaş, Bumin Kağan Kavraz
  1. Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç Holding - Özgür Öztürk (Praksis 19. sayı) https://www.praksis.org/wp-content/uploads/2012/08/19-Ozturk.pdf


  2. 11.8.1964 günlü Resmî Gazete‘de yayınlanarak yürürlüğe Sendikaların İşkolları Yönetmeliği gereğince “Her türlü metal imalatı” madencilik ile çelik sanayii, madeni eşya imalatı, makine imalatı, elektrik makine ve cihazları ve aletleri ve madeni nakil vasıtaları imalatı ve onarımı, sair madeni eşya ve malzeme imalatını kapsayacak biçimde tek bir iş kolu olarak belirlenmiştir. 17.10.1971 günlü Resmî Gazete’ de yayınlanarak yürürlüğe giren yeni İş Kolları Yönetmeliğinde ise madencilik ve metal ayrı iş kolları olarak belirlenmiştir. https://www.tekgida.org.tr/turkiyede-iskollari-duzenlemesi-1947-1980-58902/

  3. Türk-Metal Üyesi İşçilerin 2015 Eylemleri, sf. 320, 321

  4. Otomobil İş ve Maden-İş sendikaları 1993 yılında birleşerek Birleşik Metal-İş sendikasını kurmuşlardır.

  5. 13-14 Ekim 2018 tarihlerinde gerçekleştirilen 14. Olağan Genel kurulunda alınan karar ile sendikanın “ÇELİK-İŞ SENDİKASI” olan kısa adı “ÖZÇELİK-İŞ SENDİKASI” olarak değiştirilmiştir.

  6. 2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 197 nci maddesiyle bu fıkrada yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir.

  7. Gelenek ve Gelecek MESS’in 40 Yılı, 1. Cilt, sf. 148-150, BZD Yayıncılık

  8. MESS Grevleri (1977–1980) - Can Şafak, sf. 21-28 (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2576025)

  9. a.g.e., sf. 35,36

  10. a.g.e., sf. 37-39

  11. Hürriyet, Cumhuriyet, Milliyet, Radikal gazetelerinin 19.09.1998 tarihli sayıları

  12. Cumhuriyet, Gündem, Radikal gazetelerinin 22.09.1998 tarihli sayıları

  13. Hürriyet, Milliyet, Radikal, Cumhuriyet, Gündem, Radikal, Birgün ve Sol gazetelerinden derlenmiştir

  14. Emeğin Yıllığı 2015, Yazılama Yayınevi, sf. 310

  15. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 314

  16. Ve Şaltere Uzandı Nasırlı El, Yıldırım Doğan, sf. 31

  17. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 315

  18. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 317

  19. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 318

  20. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 320

  21. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 324, 325

  22. Emeğin Yıllığı 2015, sf. 366

  23. Birleşik Metal-İş’in 29 Ocak 2015 tarihinde gerçekleştirdiği grev öncesi, bu duruma hazırlıksız yakalanan İzmir’de Delphi ve Mahle, Kocaeli’de Bekaert, Gebze’de Alstom ve Schneider Enerji, Manisa’da Schneider Elektrik ve İstanbul’daki ABB patronları MESS’ten ayrılarak 2 yıllık sözleşmeler imzalmış, bunlardan ABB, Alstom, Schneider Enerji ve Schneider Elektrik daha sonra EMİS’i kurmuştur. Ancak EMİS üyesi patronlar, 2020 yılında tekrar MESS’le üye olmuştur.

  24. https://www.evrensel.net/haber/455442/iscilerin-dilinden-cimsatas-direnisi